Degerli havvansever dostlarım,
Ülkemizde istatistik bilimi birçok konuda olduğu gibi hayvan besleme ve sahiplenme konusunda da bizlere net rakamlar vermekten uzak olduğu için sizlere bu hafta Amerika Birleşik Devletleri’nde yapılan son çalışmaların sonuçlarından bahsetmek istiyorum. Bu rakamların kedi ve köpeklerle paylaşılan hayatların batı ülkelerinin toplumsal yaşamında ne kadar büyük bir yer kapladığı konusunda sizlere fikir vereceğini umuyorum.

Önce KÖPEKLER

Önce köpeklerle baslayalım. Bugün Amerika Birleşik Devletleri’nde 80 milyondan fazla sahipli köpek yaşıyor. Amerikan halkının yüzde 40’ı evinde en az bir köpek besliyor ve genel pet sahibi olma oranı Manhattan gibi yüksek gelir düzeyine sahip bölgelerde yüzde 80-85’e ulaşıyor. Köpek sahibi ailelerin yüzde 60’ı tek bir köpek beslerken yüzde 28’i evlerini ve hayatlarını iki köpekle birden paylaşıyor. Köpek sahipleri arasında üçden fazla köpek besleme oranı ise yüzde 12. Dişi ya da erkek köpek besleme oranları arasında fark yok. Sahipli köpeklerin yüzde 21’i direk barnaklardan sahipleniliyor. Köpek sahipleri sadece koruyucu hekimlik uygulamaları yani yıllık aşılamalar için ortalama 300 dolar harcıyorlar. Sahipli köpeklerin yüzde 80’i kısırllaştırılmış ya da kastre edilmiş.

VE KEDİLER

Biraz da kedilerden bahsedersek Amerika Birleşik Devletleri’nde yaklaşık 90 milyon sahipli kedi var. Amerikan ailelerinin ortalama yüzde 35’i evlerinde en az bir kedi besliyor. Kedi sahibi ailelerin yüzde 52’si birden fazla kedi sahibi. Sahipli kedilerin yüzde 21’i barınaklardan sahipleniliyor. Kedi sahipleri veteriner hekim ziyaretlerinde ortalama 220 dolar para ödüyor. Sahipli kedilerin ise %90’ı kısırllaştırılmış ya da kastre edilmiş.

ÜLKEMiZLE BÜYÜK FARKLAR VAR

Bat toplumlarında hayvanlarla beraber yaşam nesiller boyunca aktarılan bir kültür. Bu güzel paylaşımın insan hayatına yaptığı katkılar ve çocuk gelişimine olumlu etkisi artık kesinlikle tartışılmıyor. İnsan ile kısacık hayvan ömrünü birbirine sımsıkı bağlayan duygusal köprü batı insani için yüzyıllara yayılan bir yaşam tarzı. Dolayısıyla bu sahipli hayvan sayısına ülkemizde ulaşmamız tabi ki uzun yıllar alacak ancak bu rakamları incelerken asıl dikkat etmek zorunda oldugumuz istatistik bilgi ne kadar çok hayvanın barınaklardan sahiplenildiği gerçegi. Yani asıl büyük farkı hayvan sayısı değil bakış açısı yaratıyor.

Ülkemizde de hayvanları sağlıklarına kavuşturup yeni aileleri ile birlikte geçirecekleri hayata hazırlamayı amaçlayan barınaklarımız olduğunda, hayvan sahiplenmeye karar verir vermez ilk seçenek olarak barnakları düşünecek hayvansever kitlesi geliştiğinde sokaklarımızda ve barınaklarımızda bu kadar sahipsiz hayvanımız olmayacağına eminim. Ayrıca ülkemizde hala tartışılan ve faydalarını defalarca anlattığımız kısırlaştırma konusunun batı ülkelerindeki bilinçli hayvanseverler tarafından tamamıyla kabul gördüğü de bu rakamlarda görülüyor. Batı toplumlarında kısırlaştırma yüzdeleri 80-90 ‘lardayken ülkemizde henüz yüzde 50 bile değil.

Ülkemiz havvanseverleri arasında belirgin bir cinsiyet ayrımı da var ve birçok hayvansever ileride kanaması olacağını düşünerek dişiler yerine erkek hayvanları sahiplenmeyi tercih ediyor ancak yurt dışında böyle bir ayrım da yok.Dişi hayvanlar doğanın onlara verdigi yavruları eğitme görevi ile oyunculuklarını ve enerjilerini hayat boyu korudukları için daha çok tercih ediliyorlar. Periyodik kanamaları kısırlaştırma ile halledilebilecek küçük bir handikap olsa da bu durum sahiplenilmelerinde hiçbir bir dezavantaj oluşturmuyor.

Ayrıca erkek köpeklerin agresyon başta olmak üzere bir çok davranış sorununa dişilerden daha yatkın olduğunu da unutmamak gerekiyor. Sonuç olarak Türkiye’nin özellikle büyük şehirlerde yoğunlaşan kalabalık nüfusu içerisinde hayvan besleme ve hayatı hayvanlarla paylaşma algısı hızla popülarite kazanıyor. Bu ilgi ve sevgiyi bilinçli ve eğitimli bir şekilde güçlendirmekten hem hayvanların hem de insanların fayda göreceği tartışılmaz bir gerçek. Hepinize dört patili bir kuyruklu hayatlar diliyorum